Ümmet : Hz. Muhammed'e inanarak, onun yaptıklarını ve
söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümü.
Ümmetin Kürtlere bakışını son zamanlarda yani
cumhuriyet döneminden bu yana değerlendirme yapacağız.
Şu bir gerçekki Anadolunun yani Mezopotamyanın
sahipleri kürtlerdir.Kürtler Caban el Kürdi gibi diğer kürt sahabelerin tebliğ
ve hizmetiyle Müslüman olmuşlar ve bütün Müslümanlarla kardeş ve ümmet
anlayışıyla yaşam sürmüşlerdir. Tarihe baktığımızda Selahattin Eyyubi bunun en
belirgin özelliğinden biridir.Ve yine geçmişin sayfalarına baktığımızda bu ilahi aşk için Talas
savaşında Müslüman olan Türklere destek vermişler onlar için savaşmışlar, kapılarını açmışlar , onları kardeş bilip
onları bağına bahçesine ortak etmişler.
Bu kardeşlik asırlarca devam etti…
Elbette bir çok cephede ve savaşta olduğu gibi
;Çanakkale de yine el ele , kol kola savaştı bu millet…
Mukahakkak Cumhuriyet Kürtler ve Türklerin tesannüdüyle kuruldu…
Teavvun , Tesannüd , Ümmet anlayışı yerine
milliyetçilik , ulusçuluk ön plana çıktı .. Bu düşünce öyle bir hızlandı ki
İsmet İnönü 6 ay doğu ıslahatı amacıyla doğuda araşırma yaptı . Bu araştırmanın özeti
şu:
Bu topraklarda yaşayan kürtler inkar edilecek…
Asimilasyon en üst seviyeye getirilecek..
İskan politikasi uygulanak , kürtler herhangi bir
sebepten dolayı yerinden yurdundan ayırıp türkleştiricek..
Öz benliğini bilmeyen
neslini inkar eden hatta dedesinin bile kürtlüğünü inkar eden nesil
yetiştirilecek..
Milli şuur unutturulmalı deyip kendi nesline düşman
keklik yetiştirilecek…
Keklik nedir bilir
misiniz??
Keklik: Avcı tarafından yakalanıp yetiştirilip , o
zihniyetle yetişen kendi neslini ,
ırkdaşlarını, avcıya yakallattırandır.. Kendi milletine düşman en büyük hayvan
kekliktir. Çünkü avcı onu dağa , bağa , çayıra götürdü mü arkadaşlarını çağırır
avcıya yakalattırır… örnek mi istersin Ziya Gökalp…
İnönü’nün hazırlayıp devlet politikası yaptığı rapor , bu kardeşliğin ,
bu bin yıllık birlikteliğin sonu olmaya başladı…
Niye mi??
Çünkü bu rapor Sünnetullah’a tersti..
Sünnetullah: Allah’ın sünneti, kanunu demektir. Allah’ın varlık
âleminin düzeni için koymuş olduğu kurallardır. Bu kurallar
bir taraftan tabiatta(tohumun dikilip sulandıktan sonra çimlenmesi gibi)
değişmez prensipler olarak tecelli ederken, diğer taraftan da insanın tarihî
süreç içerisinde benimsediği misyonla ilgili olarak geçerli kaideler olarak
tecelli eder.
Allahu teala hucurat suresinin 13. Ayetinde : ‘’Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve
birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki
Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz
Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.
Başka bir ayette : "Sizi
tâife tâife, millet millet, kabîle kabîle yaratmışım; tâ birbirinizi
tanımalısınız ve birbirinizdeki hayatı içtimâiyeye âit münâsebetlerinizi
bilesiniz birbirinize muâvenet edesiniz. Yoksa, sizi kabîle kabîle yaptım ki
yekdiğerinize karşı inkâr ile yabânî bakasınız husûmet ve adâvet edesiniz
değildir."
Diye buyurarak farklı ırkların gerekli olduğu ve olması gerektiğini
ifade ediyor..
Allah istese idi herkesi aynı ırktan yaratabilirdi, Allah ikinci bir
ırka izin verirken insanoğlunun vermemesi , kabul etmemesi kendini üstün
görmesi nedir…
İşte bu rapor kan demekti…
Bu rapor tasfiye edip yok etmekti…
Dağdan gelip bağcıyı kovmaktı..
Maalesef süre gelen bu zihniyet bu topraklarda yaşan insanları etkiledi,
öyle bir etkiledi ki yanı başında bir millet inkar etti ..
Kimseden ses seda yok..
Ümmet şuuru yok..
Zulme rıza zulumdür bunu bilmek lazım..
Hatta Halepçe’de binlerce kadın , çocuk vahşice ,honharca katledildi yine ses seda yok..
Böyle katliam olunca ;’Bırakın
hepsinin soyu korusun’ bile dediler..
Kan ve revan bitmedi bu yüzyılda…
İran içindeki kürtleri katledince her gün yüzlerce kişi asınca yine ses
seda yok..
Suriye rejimi Esed kürtlere kimlik vermeyince yine ses seda yok..
Bugün Rojavada Irakta, Suriyede kürtler
katledilince Müslümanlardan ses seda yok..
Elbetteki kimse haksızlığı kabul etmez bu gün gazzeye yapılan Siyonist
Katliamı gibi.. Ümmet şuurunda olalım doğrudur..
Kendimiz için istediğini kardeşimiz içinde isteyelim , bu dinimizin bir
gereğidir..
Gerçek bir Müslüman zulme uğrayan bütün mazlumun yanındadır..
Ümmetin içine bu zamanzede’nin mağdurları kürtlerde var.. onlar içinde
bir gün göz yaşı dökelim bir gün dua edelim.. samimi olalım..
Samimi olmayana derim ki:
Böyle mi emretti Allah..
Böyle mi söyledi peygamber..
Böyle mi yaptı sahabe..
Böyle mi söylüyor kuran..
Bu mudur ümmet anlayışı..
Unutulmamalıdır ki:
“Bu topraklarda bir Türk’ün sahip
olduğu hakların tümüne Kürd’ün de sahip olması lazım. Kürd’ü, Türk’ü, Arabı,
Lazı birbirine bağlayan tek ortak değer İslam’dır”.
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir, ona hainlik yapamaz
ona yalan söylemez onu yüzüstü bırakmaz. Müslüman’ın, Müslüman’a ırzı, namusu,
malı ve kanı (canı) haramdır. Takva işte şurada (kalpte)’dir. Müslüman’ın,
Müslüman kardeşini küçük görmesi şer olarak ona yeter’.” Diyerek bizi uyarıyor.
Ve yine Allahu Teala ayette
buyuruyor:
Ey iman edenler! Adaleti titizlikle
ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için
şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin
olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup
adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut
şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
(Nisa/135)
Bu
tehlikeli hususu bu hastalığı Beddiüzzaman
şöyle ifade etmektedir: Nasıl ki bir ordu fırkalara, fırkalar
alaylara, alaylar taburlara, bölüklere, tâ takımlara kadar tefrik edilir; tâ ki
her neferin muhtelif ve müteaddit münâsebâtı ve o münâsebata göre vazifeleri
tanmsın, bilinsin ve tâ o ordunun efradları düstur-u teâvün altında, hakîki bir
vazife-i umûmiye görsün ve hayat-ı içtimâiyeleri, a'dânın hücumundan mâsun
kalsın. Yoksa, tefrik ve inkısam, bir bölük bir bölüğe karşı rekâbet etsin, bir
tabur bir tabura karşı muhasemet etsin, bir fırka bir fırkanın aksine hareket
etsin değildir. Aynen öyle de, hey'et-i içtimâiye-i İslâmiye, büyük bir
ordudur; kabâil ve tavaife inkısam edilmiş; fakat, binbir bir birler adedince
cihet-i vahdetleri var. Hâlıkları bir, Rezzakları bir, Peygamberleri bir,
kıbleleri bir, kitapları bir, vatanları bir; bir, bir, bir, binler kadar bir,
bir... İşte bu kadar bir birler; uhuvveti, muhabbeti ve vahdeti iktizâ
ediyorlar. Demek, kabâil ve tavâife inkısam, şu âyetin îlân ettiği gibi, teârüf
içindir, teâvün içindir; tenâkür için değil, tahâsum için değildir.
Fikr-i milliyet, şu asırda çok ileri gitmiş.
Husûsan dessas Avrupa zâliınleri, bunu İslâmlar içinde menfî bir sûrette
uyandırıyorlar; tâ ki, parçalayıp, onları yutsunlar.
Hem, fikr-i milliyette bir zevk-i
nefsânî var, gafletkârâne bir lezzet var, şeâmetli bir kuvvet var. Onun için,
şu zamanda hayat-ı içtimâiye ile meşgul olanlara, "Fikr-i milliyeti
bırakınız" denilmez. Fakat, fikr-i milliyet iki kısımdır. Bir kısmı
menfî'dir, şeâmetlidir, zararlıdır; başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine
adâvetle devam eder, müteyakkız davranır. Şu ise, muhâsemet ve keşmekeşe
sebeptir. Onun içindir ki, hadîs-i şerifte ferman etmiş:
İslâm, Câhiliyyetten kalma ırkçılık
ve kabîleciliği kaldırmıştır.
Ve Kur'ân'da ferman etmiş:
Kâfirler kalblerine câhiliyet
taassubundan ibâret olan o gayreti yerleştirdiklerinde, Allah, Resûlünün ve
mü'minlerin üzerine sükûnet ve emniyetini indirdi ve onlara takvâda ve
sözlerine bağlılıkta sebat verdi. Zâten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah
ise herşeyi hakkıyla bilir. (Fetih Sûresi: 26.)
İşte şu hadis-i şerif, şu âyet-i
kerîme katî bir sûrette menfî bir milliyeti ve fikr-i unsuriyeti kabul
etmiyorlar. Çünkü, müsbet ve mukaddes İslâmiyet milliyeti, ona ihtiyaç
bırakmıyor.
Evet, acaba hangi unsur var ki, üç
yüz elli milyon vardır? Ve o İslâmiyet yerine o unsuriyet fikri, fikir sahibine
o kadar kardeşleri, hem ebedî kardeşleri kazandırsın?
Evet, menfî milliyetin, tarihçe
pekçok zararları görülmüş. Ezcümle, Emeviler, bir parça, fikr-i milliyeti
siyasetlerine karıştırdıkları için hem âlem-i İslâmı küstürdüler, hem kendileri
de çok felâketler çektiler. Hem, Avrupa milletleri, şu asırda unsuriyet fikrini
çok ileri sürdükleri için, Fransız ve Almanın çok şeâmetli ebedî adâvetlerinden
başka, Harb-i Umûmideki hâdisat-ı müthişe dahi menfî milliyetin nev-i beşere ne
kadar zararlı olduğunu gösterdi. Hem bizde, iptidâ-i hürriyette, Bâbil
Kal'asının harâbiyeti zamanında "tebelbül-ü akvâm" tâbir edilen
"teşaub-u akvâm" ve o teşâub sebebiyle dağılmaları gibi, menfî
milliyet fikriyle başta Rum ve Ermeni olarak pekçok "kulüpler"
nâmında sebeb-i tefrika-i kulûb, muhtelif mültecîler cemiyetleri teşekkül etti
ve onlardan şimdiye kadar ecnebîlerin boğazına gidenlerin ve perişan olanların
halleri, menfî milliyetin zararını gösterdi.
Şimdi ise, en ziyâde birbirine
muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebî tahakkümü altında
ezilen anâsır ve kabâil-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabânî
bakmak ve birbirini düşman telakkî etmek öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez.
Âdetâ bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip, sineğin
ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divânelikle büyük ejderhâlar hükmünde
olan Avrupa'nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda,
onlara ehemmiyet vermeyip, belki mânen onlara yardım edip, menfû unsuriyet
fikriyle Şark vilâyetlerindeki vatandaşlara veya Cenub tarafındaki dindaşlara
adâvet besleyip, onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehâliki ile
beraber, o Cenub efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karsı sephe
alınsın. Cenubdan gelen Kur'ân nûru var, İslâmiyet ziyâsı gelmiş; o, içimizde
vardır ve her yerde bulunur. İşte o dindaşlara adâvet ise, dolayısıyla
İslâmiyete, Kur'ân'a dokunur. İslâmiyet ve kur'ân'a karşı adâvet ise, bütün bu
vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevî adâvettir.
Hamiyet nâmına hayat-ı içtimâiyeye hizmet edeyim diye, iki hayatın temel
taşlarını harap etmek, hamiyet değil hamakattır. Diyerek bu
zamanın hastalığına ilaç bulmuştur;Beddiüzzaman Said NURSİ.
Dikkatleri, bir buçuk milyar Müslüman’ın kardeşliğini ve manevi
yardımlarını kazandıran İslamiyet milliyeti fikrine çekmek. Gerçek ve en büyük
milliyetimizin İslâmiyet olduğunu; Arab, Türk, Kürd, Arnavud, Çerkez ve Laz
gibi bütün Müslüman milletlerin en kuvvetli ve hakikatlı bağlarının ve
milliyetlerinin, İslâmiyet'ten başka bir şey olmadığı düşüncesini kalplere
yerleştirmek gerekir.
Dışlayıcı tavırlar içeren olumsuz milliyetçi
duygularla, ön yargılarla birbirimize yabani bakmamak ve birbirimizi düşman
gibi görmemek gerek.
Adaletin olmadığı yerde ahlaktan bahsedilemez. Herkese adil olmak lazım …
Bütün milletler için ümmet bilincinde olmak lazım..
İnşallah Kürtler Ümmetin birleşmesine vesile olur..
Allah bizi hislerine , nefsine uyup ta sapanlardan eylemesin bizi adaletten ayırmasın bize gösterdiği ayet ışığında yaşamayı nasip etsin inşallah.
wesselam.
0 yorum