4

Ümmet : Hz. Muhammed'e inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümü.

Ümmetin Kürtlere bakışını son zamanlarda yani cumhuriyet döneminden bu yana değerlendirme yapacağız.

Şu bir gerçekki Anadolunun yani Mezopotamyanın sahipleri kürtlerdir.Kürtler Caban el Kürdi gibi diğer kürt sahabelerin tebliğ ve hizmetiyle Müslüman olmuşlar ve bütün Müslümanlarla kardeş ve ümmet anlayışıyla yaşam sürmüşlerdir. Tarihe baktığımızda Selahattin Eyyubi bunun en belirgin özelliğinden biridir.Ve yine geçmişin sayfalarına  baktığımızda bu ilahi aşk için Talas savaşında Müslüman olan Türklere destek vermişler onlar için savaşmışlar,   kapılarını açmışlar , onları kardeş bilip onları bağına bahçesine ortak etmişler.

Bu kardeşlik asırlarca devam etti…

Elbette bir çok cephede ve savaşta olduğu gibi ;Çanakkale de yine el ele , kol kola savaştı bu millet…

Mukahakkak Cumhuriyet Kürtler ve  Türklerin tesannüdüyle kuruldu…

Teavvun , Tesannüd , Ümmet anlayışı yerine milliyetçilik , ulusçuluk ön plana çıktı .. Bu düşünce öyle bir hızlandı ki İsmet İnönü  6 ay doğu  ıslahatı amacıyla  doğuda araşırma yaptı . Bu araştırmanın özeti şu:

Bu topraklarda yaşayan kürtler inkar edilecek…

Asimilasyon en üst seviyeye getirilecek..

İskan politikasi uygulanak , kürtler herhangi bir sebepten dolayı yerinden yurdundan ayırıp türkleştiricek..

Öz benliğini bilmeyen  neslini inkar eden hatta dedesinin  bile kürtlüğünü inkar eden nesil yetiştirilecek..

Milli şuur unutturulmalı deyip kendi nesline düşman keklik yetiştirilecek…

Keklik nedir bilir misiniz??

Keklik: Avcı tarafından yakalanıp yetiştirilip , o zihniyetle yetişen  kendi neslini , ırkdaşlarını, avcıya yakallattırandır.. Kendi milletine düşman en büyük hayvan kekliktir. Çünkü avcı onu dağa , bağa , çayıra götürdü mü arkadaşlarını çağırır avcıya yakalattırır… örnek mi istersin Ziya Gökalp…

İnönü’nün hazırlayıp devlet  politikası yaptığı rapor , bu kardeşliğin , bu bin yıllık birlikteliğin sonu olmaya başladı…

Niye mi??

Çünkü bu rapor Sünnetullah’a tersti..

Sünnetullah: Allah’ın sünneti, kanunu demektir. Allah’ın varlık âleminin düzeni için koymuş olduğu kurallardır. Bu kurallar bir taraftan tabiatta(tohumun dikilip sulandıktan sonra çimlenmesi gibi) değişmez prensipler olarak tecelli ederken, diğer taraftan da insanın tarihî süreç içerisinde benimsediği misyonla ilgili olarak geçerli kaideler olarak tecelli eder.

 

Allahu teala hucurat suresinin 13. Ayetinde :  ‘’Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.

 Başka bir ayette : "Sizi tâife tâife, millet millet, kabîle kabîle yaratmışım; tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayatı içtimâiyeye âit münâsebetlerinizi bilesiniz birbirinize muâvenet edesiniz. Yoksa, sizi kabîle kabîle yaptım ki yekdiğerinize karşı inkâr ile yabânî bakasınız husûmet ve adâvet edesiniz değildir."

Diye buyurarak farklı ırkların gerekli olduğu ve olması gerektiğini ifade ediyor..

Allah istese idi herkesi aynı ırktan yaratabilirdi, Allah ikinci bir ırka izin verirken insanoğlunun vermemesi , kabul etmemesi kendini üstün görmesi nedir…

 

İşte bu rapor kan demekti…

Bu rapor tasfiye edip yok etmekti…

Dağdan gelip bağcıyı kovmaktı..

Maalesef süre gelen bu zihniyet bu topraklarda yaşan insanları etkiledi, öyle bir etkiledi ki yanı başında bir millet inkar etti ..

Kimseden ses seda yok..

Ümmet şuuru yok..

Zulme rıza zulumdür bunu bilmek lazım..

Hatta Halepçe’de binlerce kadın , çocuk vahşice ,honharca  katledildi yine ses seda yok..

Böyle katliam olunca ;’Bırakın hepsinin soyu korusun’ bile dediler..

Kan ve revan bitmedi bu yüzyılda…

İran içindeki kürtleri katledince her gün yüzlerce kişi asınca yine ses seda yok..

Suriye rejimi Esed  kürtlere  kimlik vermeyince  yine ses seda yok..

Bugün Rojavada Irakta, Suriyede  kürtler katledilince Müslümanlardan ses seda yok..

 

Elbetteki kimse haksızlığı kabul etmez bu gün gazzeye yapılan Siyonist Katliamı gibi.. Ümmet şuurunda olalım doğrudur..

Kendimiz için istediğini kardeşimiz içinde isteyelim , bu dinimizin bir gereğidir..

Gerçek bir Müslüman zulme uğrayan bütün mazlumun yanındadır.. 

 

Ümmetin içine bu zamanzede’nin mağdurları kürtlerde var.. onlar içinde bir gün göz yaşı dökelim bir gün dua edelim.. samimi olalım..

Samimi olmayana derim ki:

Böyle mi emretti Allah..

Böyle mi söyledi peygamber..

Böyle mi yaptı sahabe..

Böyle mi söylüyor kuran..

Bu mudur ümmet anlayışı..

Unutulmamalıdır ki:

  “Bu topraklarda bir Türk’ün sahip olduğu hakların tümüne Kürd’ün de sahip olması lazım. Kürd’ü, Türk’ü, Arabı, Lazı birbirine bağlayan tek ortak değer İslam’dır”.

 

 “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir, ona hainlik yapamaz ona yalan söylemez onu yüzüstü bırakmaz. Müslüman’ın, Müslüman’a ırzı, namusu, malı ve kanı (canı) haramdır. Takva işte şurada (kalpte)’dir. Müslüman’ın, Müslüman kardeşini küçük görmesi şer olarak ona yeter’.”  Diyerek bizi uyarıyor.

 

Ve yine Allahu Teala  ayette buyuruyor:

Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa/135)

 Bu tehlikeli hususu  bu hastalığı Beddiüzzaman şöyle ifade etmektedir: Nasıl ki bir ordu fırkalara, fırkalar alaylara, alaylar taburlara, bölüklere, tâ takımlara kadar tefrik edilir; tâ ki her neferin muhtelif ve müteaddit münâsebâtı ve o münâsebata göre vazifeleri tanmsın, bilinsin ve tâ o ordunun efradları düstur-u teâvün altında, hakîki bir vazife-i umûmiye görsün ve hayat-ı içtimâiyeleri, a'dânın hücumundan mâsun kalsın. Yoksa, tefrik ve inkısam, bir bölük bir bölüğe karşı rekâbet etsin, bir tabur bir tabura karşı muhasemet etsin, bir fırka bir fırkanın aksine hareket etsin değildir. Aynen öyle de, hey'et-i içtimâiye-i İslâmiye, büyük bir ordudur; kabâil ve tavaife inkısam edilmiş; fakat, binbir bir birler adedince cihet-i vahdetleri var. Hâlıkları bir, Rezzakları bir, Peygamberleri bir, kıbleleri bir, kitapları bir, vatanları bir; bir, bir, bir, binler kadar bir, bir... İşte bu kadar bir birler; uhuvveti, muhabbeti ve vahdeti iktizâ ediyorlar. Demek, kabâil ve tavâife inkısam, şu âyetin îlân ettiği gibi, teârüf içindir, teâvün içindir; tenâkür için değil, tahâsum için değildir.

 Fikr-i milliyet, şu asırda çok ileri gitmiş. Husûsan dessas Avrupa zâliınleri, bunu İslâmlar içinde menfî bir sûrette uyandırıyorlar; tâ ki, parçalayıp, onları yutsunlar.

Hem, fikr-i milliyette bir zevk-i nefsânî var, gafletkârâne bir lezzet var, şeâmetli bir kuvvet var. Onun için, şu zamanda hayat-ı içtimâiye ile meşgul olanlara, "Fikr-i milliyeti bırakınız" denilmez. Fakat, fikr-i milliyet iki kısımdır. Bir kısmı menfî'dir, şeâmetlidir, zararlıdır; başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine adâvetle devam eder, müteyakkız davranır. Şu ise, muhâsemet ve keşmekeşe sebeptir. Onun içindir ki, hadîs-i şerifte ferman etmiş:

İslâm, Câhiliyyetten kalma ırkçılık ve kabîleciliği kaldırmıştır.

Ve Kur'ân'da ferman etmiş:

Kâfirler kalblerine câhiliyet taassubundan ibâret olan o gayreti yerleştirdiklerinde, Allah, Resûlünün ve mü'minlerin üzerine sükûnet ve emniyetini indirdi ve onlara takvâda ve sözlerine bağlılıkta sebat verdi. Zâten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah ise herşeyi hakkıyla bilir. (Fetih Sûresi: 26.)

İşte şu hadis-i şerif, şu âyet-i kerîme katî bir sûrette menfî bir milliyeti ve fikr-i unsuriyeti kabul etmiyorlar. Çünkü, müsbet ve mukaddes İslâmiyet milliyeti, ona ihtiyaç bırakmıyor.

Evet, acaba hangi unsur var ki, üç yüz elli milyon vardır? Ve o İslâmiyet yerine o unsuriyet fikri, fikir sahibine o kadar kardeşleri, hem ebedî kardeşleri kazandırsın?

Evet, menfî milliyetin, tarihçe pekçok zararları görülmüş. Ezcümle, Emeviler, bir parça, fikr-i milliyeti siyasetlerine karıştırdıkları için hem âlem-i İslâmı küstürdüler, hem kendileri de çok felâketler çektiler. Hem, Avrupa milletleri, şu asırda unsuriyet fikrini çok ileri sürdükleri için, Fransız ve Almanın çok şeâmetli ebedî adâvetlerinden başka, Harb-i Umûmideki hâdisat-ı müthişe dahi menfî milliyetin nev-i beşere ne kadar zararlı olduğunu gösterdi. Hem bizde, iptidâ-i hürriyette, Bâbil Kal'asının harâbiyeti zamanında "tebelbül-ü akvâm" tâbir edilen "teşaub-u akvâm" ve o teşâub sebebiyle dağılmaları gibi, menfî milliyet fikriyle başta Rum ve Ermeni olarak pekçok "kulüpler" nâmında sebeb-i tefrika-i kulûb, muhtelif mültecîler cemiyetleri teşekkül etti ve onlardan şimdiye kadar ecnebîlerin boğazına gidenlerin ve perişan olanların halleri, menfî milliyetin zararını gösterdi.

Şimdi ise, en ziyâde birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebî tahakkümü altında ezilen anâsır ve kabâil-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabânî bakmak ve birbirini düşman telakkî etmek öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez. Âdetâ bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip, sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divânelikle büyük ejderhâlar hükmünde olan Avrupa'nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda, onlara ehemmiyet vermeyip, belki mânen onlara yardım edip, menfû unsuriyet fikriyle Şark vilâyetlerindeki vatandaşlara veya Cenub tarafındaki dindaşlara adâvet besleyip, onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehâliki ile beraber, o Cenub efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karsı sephe alınsın. Cenubdan gelen Kur'ân nûru var, İslâmiyet ziyâsı gelmiş; o, içimizde vardır ve her yerde bulunur. İşte o dindaşlara adâvet ise, dolayısıyla İslâmiyete, Kur'ân'a dokunur. İslâmiyet ve kur'ân'a karşı adâvet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevî adâvettir. Hamiyet nâmına hayat-ı içtimâiyeye hizmet edeyim diye, iki hayatın temel taşlarını harap etmek, hamiyet değil hamakattır. Diyerek bu zamanın hastalığına ilaç bulmuştur;Beddiüzzaman Said NURSİ.

 

Dikkatleri, bir buçuk milyar Müslüman’ın kardeşliğini ve manevi yardımlarını kazandıran İslamiyet milliyeti fikrine çekmek. Gerçek ve en büyük milliyetimizin İslâmiyet olduğunu; Arab, Türk, Kürd, Arnavud, Çerkez ve Laz gibi bütün Müslüman milletlerin en kuvvetli ve hakikatlı bağlarının ve milliyetlerinin, İslâmiyet'ten başka bir şey olmadığı düşüncesini kalplere yerleştirmek gerekir.

 Dışlayıcı tavırlar içeren olumsuz milliyetçi duygularla, ön yargılarla birbirimize yabani bakmamak ve birbirimizi düşman gibi görmemek gerek.

 

Adaletin olmadığı yerde ahlaktan bahsedilemez. Herkese adil olmak lazım …

Bütün milletler için ümmet bilincinde olmak lazım..

İnşallah Kürtler Ümmetin birleşmesine vesile olur..

Allah bizi hislerine , nefsine uyup ta sapanlardan eylemesin bizi adaletten ayırmasın bize gösterdiği ayet ışığında yaşamayı nasip etsin inşallah.

wesselam.

 

 

Mehmet Güllü Orman

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *