20 gündür sahadayım. Evimden-barkımdan uzakta. Uzak diyarlarda. Gece gündüz demeden çalışıyorum. Seçim kazandığımız yerlerden birinde çalışmıyorum. En zor yerlerde çalışıyorum. Partimize kazandırmak için. Aldığımız oyların üstüne yeni oylar eklemek için.
Reis’in sözü yere düşmesin, davamız zarar görmesin, partimiz kazansın diye cansiparâne çalışıyorum. Tamamen kendi imkanlarımızla. Ne teşkilatımızın ne de başkan adaylarımızın sağladığı imkanlarla değil.
***
Bu sözleri kimseden aferin almak için yazmıyorum. Kimseden takdir ve teşekkür almak için de. Çünkü Reis’imize verilmiş bir sözümüz var bizim. Çünkü bu dava bizim davamız. Bu parti bizim partimiz. Kendi davamız ve partimiz adına çalışmak için kimseden icazet almamıza gerek yok.
Bizi bilen bilir. Sadakatimizi kimseye tartıştırmayız. Kimsenin küçük hesaplarla ve kişiselliklerle davamıza ve partimize zarar vermesine de müsaade etmeyiz.
Ne Reis’imize ne de davamıza zarar verecek hiçbir söz ve eylemin sahibi olmadık. Olmayız. Başkaları gibi kendisine görev verilmediğinde ihanet edenlerden olmadık. Olmayız. Biz kendimizi bildik bileli bu davanın bir neferiyiz. 15 yaşımızdan itibaren bu böyle.
Sonradan gelenlerden değiliz. Sonradan gelenleri davamızın hatırı için baş tacı etmekte bir beis görenlerden de değiliz. Öncelik-sonralık kriteri üzerinden değer biçenlerden de…
Biz Reis’i 12 Eylül öncesinden biliriz. Hiç kimsenin yanında olmadığı o dönemlerden biliriz. Güç-kudret sahibi olduğu veya makam dağıtma mevkiinde olduğu için yanında duranlardan değiliz. Biz Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini sevenlerdeniz. Onun şahsında somutlaştırdığı ilkeleri ve idealleri yürekten sahiplenenlerdeniz. Biz Büyükşehir Belediye Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olduğu için değil, sadece ve yalnızca Recep Tayyip Erdoğan olduğu için Reis diyerek sahiplenenlerdeniz. Ölümüne beklentisiz yanında duranlardanız. Hiçbir makam ve unvan beklemeden gerektiğinde canını vermekten kaçınmayanlardanız.
Aktif siyaseti 2019 yılında bıraktığımı açıklamıştım. O gün bugündür köşe yazılarımda, televizyon konuşmalarımda Reis’i ve davasını milim sapmadan, başka yerlere savrulmadan da savunanlardanım.
Hiçbir beklentim yok. Hiçbir talebim yok. Ben Reis’i Allah için sevenlerdenim.
Bu partide üç dönem milletvekilliği yapmış biriyim.
Şu an milletvekili değilim. Partide herhangi bir resmi görevim yok. Ama herkesten çok çalışmak gerektiğine inananlardanım. Çalışmak için birilerinin iznine mi ihtiyaç var? Teşkilatlarımıza uğramak için kimsenin onayına ihtiyaç yok. Dava adamları görev beklemezler. Yapılması gerekeni her halükarda yaparlar. Bunun için aferin beklemezler. Çağrı beklemezler. Ama çağrı olduğunda da kendisini feda ederler. Çağırmıyorlar diye eve kapananlardan olmadık. Olmayız. Çağrılı olduğumuz her yere gidenlerden olduk. Bazen kendimiz gittik. Bazen çağrıldık. Ne yani kendimiz partimiz için çalışmaya giderken, gittiğimiz yerlerde teşkilatlarımıza uğrarken, kendi imkanlarımızla partimize hizmet etmeye çalışırken birilerinden icazet mi alarak gideceğiz?
***
Bütün bunları niçin mi anlatıyorum?
Şunun için:
Kendi imkanlarıyla sahada davası ve partisi için çıkarsız çalışanlardan birilerinin rahatsızlık duyduğunu duymak bizi davamız ve partimiz adına ziyadesiyle üzüyor.
Türkiye’nin pek çok yerinden kulağımıza ulaşan bilgiler ve zaman zaman sahada tanık olduğumuz kimi hususlar ziyadesiyle üzücü.
Kimsenin böyle davranmaya hakkı yok.
Seçimde herkese ihtiyacımız var.
Birbirimize yaslanarak partimize ve davamıza güç katma mecburiyetimiz var.
Kim işin ucundan tutuyorsa onu baş tacı etme mecburiyetimiz var.
Partimizi başkalarıyla büyütmek gibi bir mecburiyetimiz var.
Kişisel husumetlerimizi, kıskançlıklarımızı ve önyargılarımızı bir kenara itme mecburiyetimiz var.
Birbirimize diş bilemek veya birbirimize güç göstermek gibi ve/ya da birbirimizi yenmek gibi yanlışlardan kaçınmak gibi bir mecburiyetimiz var.
Varsa kırgınlıklar gidermek gibi bir yükümlülüğümüz var.
Yeni kırgınlıklar oluşturmak vazifemiz değil bizim.
Varsa yanlış anlaşılmalar gidermek gibi yükümlülüğümüz var bizim.
Hiç birimizin nefsi, davamızdan büyük değildir.
Kazanmak için indiğimiz sahada birbirimize kaybettirme yanlışına düşersek, kendimize de davamıza da zarar vermiş oluruz.
Kişisel gücümüzü birbirimize karşı değil, partimizi büyütmek ve sahada kazanmak için kullanmalıyız.
Reis’in belirlediği adaylar kim olursa olsun arkasında durmak her birimizin boynunun borcudur. Beğenmediğimiz-istemediğimiz biri olsa bile. Dava ve teşkilat ahlakı bunu gerektirir. Varsa bu yanlışın içinde olanlar gayrı vazgeçmeli diyorum. Aday arkadaşlarımız da kendilerine söylenmiş sözleri arkasına alarak herkesi kucaklayan bir yaklaşım ve tutum içinde olmalı diyorum. Gün bu büyük buluşmayı gerçekleştirme günüdür; enaniyet günü değil. Aman ha!
Biz böyle biliriz, böyle yaşarız, böyle çalışırız.
***
Yalan yanlış bilgiler ve dedikodular üzerinden aramıza fitne salmaya izin verirsek kendimize kaybettirmiş oluruz.
Bize gelenleri dışlarsak kaybederiz.
Davamıza ömrünü adamış, sadakati tartışılmaz olanları bile şahsi siyasi varlığımız için tehdit unsuru olarak görür bir de itibar suikastlerine yönelirsek davamıza kaybettiririz.
Pek çok yerden bu tür rahatsızlıklar geliyor kulağımıza. Bunu aktarmazsak vebal altına gireriz elbet.
Sahayı hızlıca toparlamamız gerek.
Yeni küskünlüklere ve kırgınlıklara asla mahal vermeden var olan küskünlükleri ve kırgınlıkları gidermeye odaklanmalıyız asıl.
Kazanmanın yolu buradan geçer.
Birbirimize efendilik taslayarak veya birbirimize karşı güç gösterisinde bulunarak değil, birbirimize karşı toprak gibi olarak ve dahi birbirimizle kenetlenerek yol yürümemiz lazım ki başarıyı yakalayabilelim.
Henüz vakit varken bu anlayışı kuşanarak hedefe odaklanmalıyız diyorum.
***
Namı hesabıma belirtiyorum: Partimizin çatısı altında olan herkesi kendimizden biliriz. Partimizin kazanmasını her şeyin üstünde tutarız. Bunun için gerekirse nefsimizi ayaklar altına alırız. Ama herkes bilsin isterim ki, biz onurumuzu ve itibarımızı da kimseye çiğnetmeyiz. İtibar suikastleri karşısında da susmayız.
Reis’imize verilmiş sözümüz var bizim.
O var olduğu sürece onun emrindeyiz. Onun sözünü yere çalanlardan zinhar olmayız.
31 Mart’a kadar durmak yok yola devam.
İlk günkü aşkla ve inançla.
HAMİŞ
Benim bu sözlerim testi kırılmadan önce genel dostane bir uyarıdan ibarettir. Pek çok yerden bize ulaşan bilgilerden hareketle yazma gereği duydum. Kendi kişisel bir meselem değildir iş bu dediklerim, biline!
0 yorum