image

Metiner’in açıklamaları şu şekilde:

“Serin kanlı olmalıyız tarihsel şahsiyetleri tartışırken. Sayın Bahçeli’yi takdir eden bir insanım, Cumhur ittifakını da destekleyen bir insanım. Ben AK Parti’de temsil makamında değilim. Benim söyleyeceklerim sadece beni bağlar. Sayın Bahçeli’yi hiçbir şekilde üzecek, kıracak, hiçbir beyanın içinde olmam. Ama ben bu konuda Sayın Bahçeli gibi düşünmüyorum. Tarihsel olayların bu şekilde, bu konjonktürde, PKK’nın siyasi partisinin giderek zayıfladığı bir dönemde, Türkiye Kürtlerini tekrar onların kucağına itecek söz ve davranışlardan herkesin kaçınması gerektiğine inanıyorum. Sayın Bahçeli böyle düşünebilir, biz her konuda aynı düşünmek zorunda değiliz. Ben farklı düşündüğüm için Sayın Bahçeli’nin nazarında hain olmam, Sayın Bahçeli de böyle düşündüğü için benim nazarımda ne hain olur, ne de dışlanacak biri olur. Ben Sayın Bahçeli’yi bu farklılıklarıyla kabul ediyorsam, Sayın Bahçeli de beni farklılıklarımla kabul etmeli.

“Şeyh Sait olayı farklı yansıtılıyor”

Ben, Şeyh Said olayının farklı yansıtıldığını düşünüyorum. Evet bir isyandır. Ama bilinçli bir isyan değildir. Oldu bitti ile ortaya çıkan bir isyandır. Cumhuriyete, rejime karşı bağımsız Kürdistan kurmak isteyen bir isyan değildir. Ama o isyanın içindeki bazı isimler, bağımsız Kürdistan amacıyla rol oynamıştır. Bunu herkes bilir. Ama bu tamamen Şeyh Said’in düşüncelerinden ayrıdır. Ben, Dersim’deki olayları da bilinçli, sistematik, cumhuriyete başkaldırı olayları olarak görenlerden değilim. Elbette bir isyan olduğunda devlet onu bastırır, suçlu varsa ceza verir. Ama Şeyh Said’i bu ülkede sevenler var, onu önemseyen bir sürü vatandaşımız var. Ben, Şeyh Said hakkında böyle düşünüyor olsa bile, böyle düşünmeyen herkesin vatan haini ilan edilmesini aşırı bir yorum olarak gördüm. Şeyh Said ve Seyid Rıza bu ülkenin gerçeğidir. Keşke bu olaylar yaşanmasaydı. Ama cumhuriyetin kurulması sırasında yaşananlar, birtakım başka kırılmalara, birtakım duygusal, düşünsel tepkilere yol açmış olabilir. Ama bunlar keşke isyan biçiminde ortaya çıkmasaydı. Dolayısıyla ben , bu hassas süreçte, Türkiye Kürtlerinin kendi ülkelerine, vatanlarına aidiyet hissini oturtmaya çalıştığı, PKK’nın güç kaybettiği, HDP’nin gücünü yitirdiği konjonktürde, bu tür tartışmaları yararlı görmüyorum.

“Özgür Özel’in yaklaşımı daha onarıcı”

Bu konuda Özgür Özel’in yaklaşımı daha onarıcı, daha serinkanlı. Sayın Bahçeli’ye itiraz olarak söylemiyorum, eğer yanlış anlamazsa, gönül de koymazsa bu konuda kendisi gibi düşünmüyorum. Bu konuda, Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Son Devrin Din Mazlumları’ adlı kitabının herkes tarafından okunmasını salık veririm. Orada Tunceli olayları da anlatılıyor, Şeyh Said olayı da. Bu olayın nasıl spontane bir şekilde, hangi hassasiyetlerle ortaya çıktığını anlatıyor. Dolayısıyla ben, farklı açılardan bu olaya bakanların, birbirlerini suçlamadan, birbirilerini anlamaya çalışarak, bir daha da böyle olayların yaşanmayacağı bir Türkiye için hep birlikte hareket etmesi gerektiğine inanıyorum. Bu konudaki farklılığımı da bu şekilde, nezaket ölçüleri içerisinde, Cumhur ittifakımıza ve sayın Bahçeli’nin liderliğine verdiğim önem itibariyle, bu şekilde ifade etmekte sakınca görmüyorum, umarım kendisi de sakınca görmez.

Bu ülkenin bir Kürdü olarak, devletine, vatanına aidiyeti herkesten çok daha fazla sadakat temelli olan bir Kürt olarak, herkesten rica ediyorum; Kürtler hakkında konuşurken bin düşünelim, bir söyleyelim. Yalvarıyorum. Geçmişte Kürtler inkar edildi, kimlikleri inkar edildi, dilleri yasaklandı. Gerek var mıydı buna? Şu an dağda bir terör örgününün olmasına gerek var mıydı? Bütün bunları yok edebilirdik. Tayyip Erdoğan’ın attığı adımlar, vaktinde atılmış olsaydı, bugün bir terör sorunumuz olmayacaktı. Şimdi, tekrar yeni, stabil bir döneme giriyoruz. Cumhurbaşkanımızın attığı adımlarla bir stabilizasyon sürecimiz var. Kürt dili inkar edilmiyor, TRT Kürdi televizyonumuz var, bu ülkenin Kürtleri kendilerini bu devlete ait hissediyorlar, ‘Türkiye Cumhuriyeti bizim devletimiz. Başka bir devlet ihtiyacımız yok’ diyorlar. Böyle bir süreçte, herkesten yalvararak rica ediyorum, yeni bir beka sorunu üretmemize gerek yok. Millet birliğimiz, etnik farklılıklardan oluşuyor. Ama Türk milleti tanımını sadece etnik bir temele indirgersek, Türkçe’ye verdiğimiz değeri Kürtçe’mizden, Arapça’mızdan, ülkemizde konuşulan diğer dillerden esirgersek, olmaz. Devletimizin, milletimizin birliğini tehlikeye atmış oluruz. Tarihsel olaylardan intikamlar çıkarmamıza gerek yok. Ne rövanşist olmaya gerek var, ne de savunmaya. Farklı bir duruş sergileyebiliriz. Onu orada bırakarak, oradan dersler çıkararak, yeni bir birliktelik anlayışı inşa edebiliriz. Yalvarıyorum, rica ediyorum. Bakınız, İspanya’da bir iç savaş yaşandı, iç savaşta birbirlerini öldürenlerin anısına ortak bir anıt yapıldı. Biz bunu yapabilecek bir milletiz. Biz geçmişin üzerini örtebilecek, acılarımızı ortaklaştıracak, hepimizin acısı yapabilecek yeni bir dil oluşturabiliriz.

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *