Haset, sadece başkasının sahip olduğuna göz dikmek değildir. Aynı zamanda kendi eksikliğini, kendi boşluğunu başkasının ışığında görüp, o ışığı söndürme arzusudur.
Gözleri hep başkasının üstünde olan birinin iç dünyasında genellikle bir enkaz vardır. Ve bu enkazın altından seslenemez hâle gelmiş öz saygı, özgüven ve öz değer duygusu…
Böyle insanlar başkalarının yükselişini bir tehdit, başarılarını bir suçlama, varlıklarını bir yara gibi hissederler. O yüzden susamazlar.
O yüzden konuşurlar. Ama konuşmaları doğrudan değildir. Arkadandır. Eğri büğrü, çarpıtılmış, zehirli cümlelerle doludur.
Gıybet, görünmeyene atılan ok gibidir; hedefini bulduğunda hem sahibini hem hedefini yaralar. Fakat en çok da sahibini küçültür.
Çünkü gıybet, kendini değersiz görenin başkalarını değersizleştirme çabasıdır. Kendi hayatının boşluğunu başkalarının hayatında açık arayarak doldurmak isteyen bir zihnin çaresiz fısıltısıdır.
Hasetlik yapanlar, çoğu zaman kendi içlerinde ağır bir kimlik çatışması yaşarlar.
Başarılı olanı, sevilen olanı, takdir edileni yok saymak isterler.
Neden mi? Çünkü o başarıyı kendi varlıklarına bir tehdit olarak görürler. İçlerinde bir ses, "Sen asla böyle olamayacaksın" der. Ve bu acıyı bastırmanın tek yolu, başkasını yıpratmaktır.
Bu yüzden haset eden, gıybet eden, arkadan konuşan birine merhametle değil ama mesafeyle yaklaşmak gerekir.
Çünkü bu insanlar sadece laf taşımıyorlar, zehir taşıyorlar. Ruhları kirlenmiş bir kaynaktan içtikleri sözleri etrafa bulaştırıyorlar.
Ve dikkat edin; bu insanlar sizin en güzel anınıza değil, en güçsüz hâlinize şahit olmayı beklerler. Çünkü kendileri güçlü bir an yaşayamazlar.
Peki nasıl bakmalı bu insanlara?
Acımadan, ama anlamaya çalışarak.
Yaklaşmadan, ama gözlemleyerek.
Gönle almadan, ama akılda tutarak.
Çünkü arkadan konuşan biri aslında sırtınıza bakarak konuşur. Bu ne demektir bilir misiniz?
Siz öndesinizdir.
Siz yol almışsınızdır.
Ve o hâlâ yerinde sayarken, sizin adınızı çamura bulamaya çalışır.
Ama su, çamura bulansa da berraklığından bir şey kaybetmez.
Ve güneşin üstüne tükürmeye çalışan, sonunda sadece kendi yüzüne düşeni yalar.
İçinden haset geçen bir kelime, dudaktan çıkmadan önce sahibini zehirler.
Gıybet eden dillerden korunmanın en güzel yoluysa, dimdik durmak ve yoluna devam etmektir.
Zira haset, yükselenleri rahatsız eder; yerinde sayanları değil.
0 yorum